Olmeyi Diledigim Nadir Anlardandi

Ben giderken ardımdan baktın öylece.

Oturduğun koltuğa gömülmüştün sanki. Sanki ölmüştün. Başın ellerinin
arasında, görmek istemeden ama bu gerçeğe katlanarak duruyordun
öylece.

Gidiyordum

Dur demiyordun.

Durmuyordum.

Seni bekliyordum.

Ölmeyi dilediğim nadir anlardandı…

Kızgınlığını, dargınlığını hatta belki nefretini alıp sırtıma,
öylece kaldım hayatın tam ortasında. Issızlaştı bir anda, kapının
arkasındaki dünyada hayat bitti.

Burada kal, yaşam burada demedin.

Dışarı çıktığın an nefes alamazsın demedin.

Ölürsün demedin.

Öldüm…

Her hareketimde yalvardım sana. Sen sessizce sigaranı yakarken,
elimden geldiğince yavaş gidiyordum. Dur demek için zaman
yaratıyordum sana. Yarattığım zamanları sessizlikle harcıyordun.

Gidiyordum.

Dur demiyordun.

Hoşça Kal dedim son gücümle. İstiyordum ki, seninle kalmak istiyorum
de. Ancak o zaman hoş olur kalmam de. “ Ne halin varsa gör” dedin
sinirle kalkarken, kapıyı çarparak çıktığın oda daraldı. Birden bire
karardı dünya. Birden bire öldüm.

Kapıdan çıktığımda dünya değişmişti sanki. Bildiğim yaşam değildi
gördüğüm. Islak sokaklara, soğuk havaya ve devam eden yaşama
katıldım ben de. Ağladım var gücümle. Oturduğum kaldırımda, baş başa
kaldığım yalnızlığımla ağladım. Ağlamak hayatı kolaylaştırıyordu.
Yada gerçeğe inanmamı.

Sonra yürüdüm.

Yürüdüm.

Yürüdüm.

Ne halin varsa gör dedin.

Ne halim varsa gördüm.

Ölsem, ölsem, ölsem... hemen şimdi
Kaçsam, gitsem, kaçsam... tam da şimdi
Bu kez pek bir afili yalnızlık
Aldatan bir kadın kadar düşman
Ağzı bozuk üstelik... bırakmıyor acıtmadan
Bu kez pek bir afili yalnızlık
Ağlayan bir kadın kadar düşman
Tuzaklar kurmuş üstelik
Bırakmıyor acıtmadan
Bitiyorum her nefeste
Ne halim varsa gördüm
Çok koştum, çok yoruldum
Ve şimdi ben de düştüm...

Sövdüm, sövdüm, sövdüm ben dünyaya
Acılara, sokaklara, ait olmaya, insanlara

Değmezmiş hiç uğraşmaya
Bu kez mecalim yok hiç dayanmaya... dayanmaya...