Dayanamıyorum

::.. Dayanamıyorum ..::

Yasa büründü tüm geceler.
Gök kubbe, yıldızlı ihtişamıyla çöktü aşkımın üstüne, aşkın içinde biçare ruhum
enkazında kaldı. Senin varlığınla kurduğum ne kadar toz pembe hayal varsa, üzerine siyah boya kutusu ters gelmişçesine siyaha boyandı. Bir an kaçmayı
denedim buralardan, sensizlik alıştığım bir durumdu, sensizliğimde hayalin bir
avuntu. Şimdi annesinin en sevdiği vazoyu kırmış bir çocuk gibi suçlu
hissediyorum kendimi; seni sevdiğimi söylemekte keşkelerim olmasaydı derken
kendi kendime, içim buruluyor. Düşünmeden yapamıyorum; bütün servetlerini ayaklarının altına dökerek sana sahip olmayı düşünen insanlar, sırf kendi
egolarını tatmin etmek uğruna her şeyi yapmayı göze alanlar, sana mutluluğu da satın alabilirler mi? Gözlerin cezbedici zenginliğin rengarenk görüntüsüyle
boyanır, sen ideallerinden vazgeçip, aşkını üç kuruşa satabilir misin ya da
sattırırlar mı? Nasıl canım yanıyor bilemezsin, çakıl taşlarıyla dolu bir alanda top
oynarken düşen bir çocuğun derisi yüzülen diz kapağından akan kan gibi
yüreğim kanıyor. Yakamozlu gecelerde bir başka hayal ederdim seni, yakamozlu
geceler bile şaşkın halime, hayallerim siyahı kadife gibi emdi, korkularım
aydınlığa kavuştu, bu gece yarısı sabah olmak bilmez. Olsa ne değişir ki sevgili,
sensiz olan her sabah sensizliğin üstüne doğan her güneş, ay benim için.

Başlamadan son bulacak sanırım bu aşk hikayesi...
Tamamlanamamış bir beste, yarım kalmış bir şiir gibi olmasından iyidir sevgili,
başlamadan bitmesi belki her ikimiz içinde en hayırlısıdır. Bunları ben söylüyorum.
Savaşmadan yenilgiyi kabul etmeyen bir adamdım halbuki, maneviyatın
maddiyata yenilmesine izin vermezdim ben, bana ne oldu böyle bilemiyorum.
Bu belirsizlik her geçen gün, yüreğimde daha da şiddetlenen fırtınanın benden
bir şeyleri koparıp götürmesine sebep oluyor. Senden, varlığından,
gerçekliğinden ve beni hayata bağlayıp, hayallerde seni yaşamamı sağlayan
bakışlarından birazcık cesaret alsam belirsizliğe sebep olan bulutları, karanlık
dünyanın üstüne güneş gibi doğan o gülüşünle dağıtsan, canımı bile ortaya
koyarak savaşacağım ama yoksun işte ve yaşananlardan bihabersin. Şu an
yorgun bedeninle masum bir çocuk gibi, melekler gibi uykudasındır, rüya
görüyorsun belki de, merak ediyorum sevgili, sende rüyalarında yer veriyor
musun naçiz siluetime, sende sevmelerinin en yücesini, aşkların en temizini
yaşıyor musun? Seninle yalnız kaldığım o an söyleyebilseydim seni sevdiğimi,
sonunun yıkım olacağını bile bile söyleseydim, şimdi böylesine seni
kaybetmekten korkuyor olmazdım sevgili. Düşlerime giriyor kaç zamandır
; ellerinde paradan oraklarıyla yüreğimde aşkının can suyuyla yeşeren sarı saçlı
başaklarındaki her tanesinde aşkımızı gösteren ekinlerimizi yoluyorlar, ikimizi
karşılıklı bağlayıp; sıcaklığını bile bilmediğim o pamuk ellerine tütünden bulaşan
kolaları alıp gözlerime sürüyorlar, resmen seni bir daha görmemen için gözlerimi
dağlıyorlar sevgili.

Ben seni olduğun gibi seviyorum, bu insanlarsa bedenini, ruhunu bir eşya misali
satın almak için çaba sarfediyor, bunları gördükçe canım acıyor, tüm bu
yaşananlardan habersiz olduğunu düşündükçe, boğazıma düğümlenen ne kadar
asi kelime varsa haykırmak istiyorum. Senin ağırlığınca altın verebilirler.
Ya ben?
Kalbimi, yüreğimin sınırlarına sığmayıp beni biçare eden aşkımı, sana hasret
sevgimi verebilirim şu an ki sefaletimle...Seni koluna takıp bir süs eşyası gibi
taşımayı düşünen bu zenginler gibi paraya boğamam belki ama sevgiye
doymanı, aşkla sarhoş olmanı, aşk ateşiyle yanmanı sağlayabileceğim gibi o ateşte seninle yanmayı göze alırım sevgili.

Yoruldum, biliyor musun? Zemheri ayazında kalmışçasına üşüyorum
sensizliğimde... Bir tarafım para değer vermeyeceğini söylüyor, bir tarafımda fırtınalar koparıyor isimsiz korkularım ve sen hiç birini bilmiyorsun. Dayanması en
güç acı bu; evladını yitirmiş bir anne gibi feryat edesim geliyor içimden, acısını yüreğine gömen bir baba gibi sessizce ağlıyorum, damla damla sen düşüyorsun gözlerimden, incinirsin diye korkuyorum.

Meydan okurum tek başıma,
Kuşatılsa, aşkımı barındıran yüreğim,
Kafa tutarım tüm dünyaya,
Ölüm gelse keskin kılıcıyla üzerime,
Güler geçerim, sen yanımda oldukça,

Kalemimden kan damlıyor sanki sensizliğimde seni ölümsüzleştirdiğim şiirlerdeki
kelimeler ok olup yüreğime saplanıyor yokluğunda ve ben seni öylesine çok
özledim ki, ne zaman özlemimi yazmaya kalksam kelimeler kifayetsizleşiyor. Tıpkı
sensiz hayatın kifayetsizleştiği gibi.

Hayallere bakarsan sevgili; zaman vuslata beş varı gösteriyor, gerçeklere
bakarsan vuslatımız imkânsızlaşıp, aşkımız efsaneleşiyor ve şu an ben
sensizliğimde; hayalinle, yalnızlığımla, aşkımla gece yarılarının zifiriliğini
yaşıyorum. Bir hücrede mahkum nasıl hasretse güneşe, bende gerçekliğine öyle
hasretim sevgili. Ne olur gittiğin o uzun yollardan geri dön ve seni göreyim gün yüzüyle, daha fazla sensizliğe dayanamayacak bu yürek...

Dayanamıyorum, yüreğime gömmek istemiyorum seni, gerçekliğinin başka birine ait olduğunu ve kendini onlara sunduğunu düşünmek istemiyorum. Eğer ki
maddiyatı seçerse o yüreğin, işte yıkım o an olur benim için, o an aşkın enkazının altından cesedim çıkar, yatalak olur biçare ruhum, sensizliğimde değil
ama bir eşya değerinde başka birine aidiyetinde ben, sen var oldukça yok
olurum sevgili. Sessiz feryatlarımı duy gece yarısı, ikimizde uyanığız bak, rüzgar
kokunu getiriyor bana, çığlıklarımı da sana getirsin ve yağmur yağsın yarın
sevgili, belki o yağmurla bana gelirsin. Seni seviyorum.